Paylaş
“Atatürk Dolmabahçe Sarayı’ndan hiç hoşlanmazdı.
Orada oturmaktan sıkılır, saray adeta O’nu boğardı.
Bu nedenle Şark kahvesinin bulunduğu yerde kendisine bir ev yaptırıp oturmayı hayal ederdi.
Bu amaçla Taşlık’a gittik.
Yeri ve manzarayı görmek için yaya dolaşıyorduk.
Bir sokağa dalmış yürüyorduk ki Atatürk birdenbire sordu:
“Canım bir kahve istedi, ne yapsak?”
Ardından, gözüne ilişen bir apartmanı göstererek;
“Şu apartmanda bir daireye misafir olalım” dedi.
Önünde bulunduğumuz apartmanın kapısından içeri daldı.
Gelişigüzel bir dairenin kapısını çaldık.
Sanki ev sahibi ile aramızda sanki kırk yıllık ahbaplık varmış gibi içeri girdik.
Bu daire meğer apartman sahibinin değil miymiş!
Vakitsiz, davetsiz ve randevusuz gelen bu aziz misafir, apartman sahibi ve sakinlerini pek heyecanlandırmış ve telaşa düşürmüştü.
Sanki rüya görüyor gibiydiler.
Sevinçlerine diyecek yoktu!
Kahve istedik.
Hemen ikram ettiler.
Atatürk, çevresindekilerle sohbet ederek kahvesini içti.
Sonra da teşekkür ederek apartmandan ayrıldık ve saraya döndük…”

xxxx
“Cumhuriyetin Gülen Yüzü”
Büyük Önder’in halkıyla, çok sevdiği insanlarıyla
iç içe olmayı, yakınlığını, onlarla vakit geçirmekten haz aldığına örnektir bu anı.
Ahaliyle beraber olmak; sevinciydi, mutluluk kaynağıydı Atatürk’ün.
Hiç hoşlanmadığı; protokol kurallarıydı.
Koruma önlemlerini hep kaldırtırdı.
Daima şunu söylerdi;
“Bu millet bana ne kurşun atar, ne de attırır!..”
xxxx
Bu anı ve benzer çok sayıda hatıra, “Dünyanın En Çok Tanıdığı Türk”, bizim de “En Büyük Değerimiz”
Mustafa Kemâl Atatürk’ün;
Çok genç yaşta silah ve mücadele yoldaşı…
Kuvvacı yüreklerden…
Atatürk’un vefatına kadar…
Nefesi kadar yakın dostlarından…
Kılıç Ali ‘ye aittir!..
“Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” kitabında yayınlanmıştır.
(İş Bankası Kültür Yayınları-Sayfa 560)
xxxx
Bir Çin gazetesindendir bu ifade de.
1958’de yayımlanmıştır;
“Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, mutlaka
Mustafa Kemâl Atatürk’ü kıskanırdı…”
Nasıl kıskanmasın ki!
Şimdi yaşasaydı, kim istemez o Taşlık’taki dairesinin kapısını çaldığı gibi içeri girmesini, kim istemez birlikte sohbet edip kahve içmeyi…
Ahhh…Ahhh…
Ne dersiniz?