Paylaş
“Sizler bizi devrimci olarak fişlediniz. Kabulümdür.
Ama tarih de sizi hain olarak fişleyecek.
Farkımız bu!..”
(Tarık Akan)
Güzel Türkiyemin Güzel Yüzüdür Tarık Akan…
Çağdaş zamanlardan bir fırtına gibi gelip geçen bir simadır.
Çok sevdiği halkının yanında yer almış, halkının çıkarları için kavga etmiş bir aydındır.
Tarık Akan hep şunu savunmuştur;
“Türkiye’de bir oyuncu olmanın gereklerinin en önemli yerlerinden biri tanesini yüklenilmesi gereken bir görev olarak üstüme almışım ben.
Ülkenin lâik, demokratik, çağdaş bir yapıya oturması için neler lâzımsa, onlar için bir şeyler yapilmasi gerektiğine inanan bir kişiyim.
Bunları da seçtiğim ve olmak istediğim bütün filmlerin içerisine sokmuşumdur.
Çünkü benim dünya görüşüm bu.
Buna inanıyorum. Başka türlü bu toplumun rahata kavuşması imkânsız diye düşünen kişilerdenim.
Bunu bir görev olarak koyuyorum kendime…”
Halkın “Bazı sanatçılar yapıtlarının toplamından fazla bir şeyi ifade ederler…
Bazen yapıtlarından farklı bir şeyi temsil ettikleri de olur…
Bu ‘bazıları’ yalnızca ait oldukları, rol aldıkları, ürettikleri, üretimine katkıda bulundukları alanda değerlendirilemezler!..’’
Ozan Haydar Ergülen’in bu saptamalarına
uyandır dört yıl önce bugün yitirdiğimiz Tarık Akan!
****
Onu;
salt
-sinema sanatçısı- olarak görmek doğru değildir!..
Yapımcı, yazar, eğitim gönüllüsü, Nâzım sevdalısı, asla baş eğmez bir Mustafa Kemâl devrimcisidir de!
Nâzım ve Atatürk, herşeyden üstün tuttuğu iki yol göstericisidir.
****
Zülfü Livaneli’yi dinleyelim;
“Maden filminin müziğini yaparken tanıştık Tarık’la. Dost olduk, kardeş olduk. Sonra Sürü’de ve Yol’da birlikteydik.
Yaşar Kemâl ona ‘Uzun Oğlan’ derdi. O halkın kalbine gömülüdür.
Kalıbının adamıdır. Bırak sıkıyönetimleri, iktidarları, linç kampanyalarını ölüm karşısında bile dimdik
durdun. “

****
Yakın arkadaşı benim de dostum Moskova Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Ali Galip Savaşır, Kıymet Coşkun ‘un hazırladığı “Tarık Akan” kitabında; Moskova’daki Nâzım Hikmet ‘i anma etkinlikleri sırasında tanıştıklarını anlatır ve devam eder;
“Yıllarca birbirimizi görmemiş olmanın boşluğunu ilk sohbetimizde kapattık.
Onu hiç görmemiş olsam da neden bu kadar sevildiğini o anda anladım.
Doğallığı ve içtenliği, alçakgönüllülüğü insanı kavrıyordu.
Cenaze törenindeki kalabalık, Tarık Akan’ın ölümsüzlüğüdür!..”

****
Sinemaya yıllar önce bir yarışmayla girdiğinde adı ‘’Kartpostal Çocuğu’’na çıkmış, Türkan Şoray,
Fatma Girik,
Filiz Akın,
Hülya Koçyiğit
ile peşpeşe film çekmişti…
Sonra
“karakter oyuncusu” olgunluğuna erişti…
“Jönlük” bitmiş inanılmaz zor rollerin adamı olmuştu.
“Nehir”,
“Maden”,
“Sürü”,
“Yol”,
“Derman”,
“Kanal”,
“Ses”,
“Eylül Fırtınası” ve “Karartma Geceleri’’ndeki gibi!..
Cannes Film Festivali’nde en büyük ödülünü almıştı.

****
Çok sevilen, yetenekli, üretken aktördü Tarık Akan!
111 sinema filmi ve 4 dizi çekti.
12 Eylül’de yaşadıklarını da ‘Anne kafamda bit var’da
kaleme aldı.
12 Eylül faşist darbesinde Almanya’da Yılmaz Güney hakkındaki bir konuşmadan sonra İstanbul’da havaalanında cuntacılarca gözaltına alınmış,
2.5 ay zindanda kalmıştı…
O gün yanındaki
“can dostu”
Müjdat Gezen’dendir bu anekdot:
“İki polis arasında giderken bana bavulunu bıraktı ve fısıldadı;
‘Müjdat, bavulun bir gözünde telefon rehberi var!
Orada bunların hoşuna gitmeyecek kimselerin numaraları var.
Biz yandık onlar yanmasın!..’
Müjdat Gezen Usta, “kadim dostu” için söyler;
“Benim için ağır bir kayıptı, hep eksikliğini hissettim ve hissedeceğim.
Tarık Akan iyi bir oyuncu ve iyi bir insandı.
Bazı insanlar önemlidir ama hiç değerli değildir, Tarık ise hem önemli hem de değerliydi.
İlke adamıydı, düşüncelerinin arkasında durmayı bildi.
Tarık’ın unutulduğunu zannedenler cenazesinde şaşkınlığa uğradılar. Unutulmaz böyle insanlar…”
Nasıl unutulur Tarık Akan nasıl?

****
Gözaltı, nezaret, işkence, Selimiye Askeri Kışlası zindanı günlerini bakın gazeteci Lütfü Oflaz’a nasıl anlatmış Usta oyuncu;
“Müjdat Gezen’le birlikte Almanya’dan Türkiye’ye geldiğimde havaalanında gözaltına alındım. Gayrettepe’deki siyasi şubeye götürülüp hücreye kapatıldım. Sabaha karşı birden vücuduma yediğim tekmelerle uyandım. Tekme faslından sonra koridora çıkartıldığımda gözleri bağlı iki genç gördüm. Ayakları davul gibi şişmişti; ayaklarında jiletle yarılmış gibi yarıklar vardı. Ve bu yarıklardan siyahımsı bir kan akıyordu. Derken bir başka polis beni dövmeye başladı. Benden de uzun, iri yarı bir polisti. Yediğim yumruklarla sırtüstü düştüm. Fena halde hırpaladı beni. Ardından da kırk üç kişinin kaldığı dokuz metrekarelik başka bir hücreye kapatıldım. Her gece hücreden birini alıp işkenceye götürüyorlardı. Sabahlara kadar işkenceye götürülenlerin çığlıklarını duyuyorduk. Orada kaldığım hücrelerde bit ve pireyle tanıştım. Bir gün üzerimde kırk üç bit kırdığımı çok iyi hatırlıyorum. Oraya getirildiğimin sanırım yirminci günü sorguya götürüldüm. Sorgu ‘Niye Yol filmini yaptın’, ‘Niye Sürü filmini yaptın’, ‘Yılmaz Güney’le ilişkin neydi’ sorularıyla başladı. Bazı isimler sıralayıp bunları tanıyıp tanımadığımı soruyorlardı. Arada bir ‘Bak Tarık, doğruyu söyle, yoksa ezeriz seni’ deyip girişiyor lardı. Orada iki gün daha kaldıktan sonra beni Selimiye Kışlası’na götürdüler. Oradaki askerler de çırılçıplak soyup ellerindeki coplarla bir hoşgeldin dayağı çektiler. Sonra da beni bir hücreye attılar. Hücreye girince bir de baktım ki karşımda Ruhi Su’nun oğlu. İşte o hücrede, bir gece uyandığımda, üzerimden koşarak bir şey kaçtı. Baktım kediden iri fare. Tuvalete kaçtı ama deliğinden içeri giremiyor; o kadar iri. Gözaltında kaldığım süre içinde başkalarına yapılanların yanında bana yapılanlar hafif kalır. Bir de idam olayı yaşadık orada. Kaldığım hücrenin yanında kalan Dev-Yolcu bir çocuk vardı. İdam edilecekti. Sabaha karşı dört sıralarında onun götürülüşünü gördük. Slogan ata ata gitti darağacına. ‘
Evet, bunları bana anlatan Tarık Akan da bu dünyadan gitti.
Tarık Akan, farklı siyasi fikirlerin, farklı siyasi renklerin oluşturduğu gökkuşağının parlak bir rengiydi.
Onun ölümüyle bir renk eksildi.

****
Tarık Akan;
“Barış Derneği” davasından da yargılandı,
Nâzım Hikmet’in doğum yılı etkinliklerine katıldığı için
soruşturmalar da açıldı hakkında…
Asla sarayların, köşklerin sanatçısı olmadı!..
Silivri duruşmalarında zulme, barikatlara, biber gazına direnen binlerdendi o! “Atatürkçüleri, yurtseverleri zindana atıp çürütmek istiyorsunuz.
Buna hayır diyoruz” diye haykırıyordu jandarmalara…
1 Mayıs’larda ön saf alan,
Ankara’da TEKEL, Soma’da maden işçilerini yalnız bırakmayanlardandı! Gezi Direnişi’ne destek verenlerden de!..

****
Yaşam boyunca eğilmeyen/bükülmeyen saygın Tarık Akan’la İstanbul-Nevizade’de aynı dost masadaydım. Yanlış anımsamıyorsam; Kemal Sunal’ın ölümü sonrasıydı.
Aklımda kaldığı kadarıyla söyleşi sırasında,
“Varlığım ve yaşamımdır Mustafa Kemâl!” demişti.
Bir de Ömer Hayyam dizeleri okumuştu o gece;
“Her sabah yeni bir gün doğarken/
Bir gün de eksilir ömürden/
Her şafak bir hırsız gibidir/
Elinde bir fenerle gelen!..”
En sevdiği filmlerini de sormuştum,
“Hepsi emektir ama Sürü, Yol, Maden bir başka” yanıtını vermişti. Sonra ona 70’lerde Neclâ Nazır ile İzmir’de Fuar’da çevirdiği “Çapkın Hırsız” filmini anımsatmıştım.
Sette ona soğuk su getirdiğimi, bir imzalı fotoğrafını verdiğini…
Ne çok mutlu olmuştu!

****
Sinemadan kazandığı paraları biriktirmiş,
okul açmıştı. Bakırköy’deki “Taş Mektep” ve öğrencileri, herşeyiydi.
Cehaletle dinci faşizm ve hukuksuzlukla savaşımda öncüydü! Türkiye’nin güzel yarınları için mücadele ettiğinden gericiler onu hiç sevmedi!
Daha toprağa verilmeden sosyal medyada ona küfürler, hakaretler yağdırmalarının sebebi budur.
Bu güruhun asla insan olma şansı yoktur zaten!
Bakın o günlerde Bakırköy ‘den dostu Usta Haberci
Uğur Dündar neler söylemiş;
“Onun eğitime yaptığı katkıyı ki bana göre en büyük hayırdır.
Yoksul çocukları burslarla okutan bir Tarık Akan’dı o!
Taş Mektep taş gibi bir okul oldu.
Andımızı yasakladılar ve Tarık Akan, Ataol Behramoğlu gibi büyük bir ozandan ricacı oldu. Öğrencilerinin isteği üzerine yeni bir andımız yazıldı.
Ben de bunu dile getiren öyküsel bir yazı kaleme aldım, ölümünden 4 – 5 gün önce.
Ertesi gün açtı telefonu o hasta haliyle bana teşekkür etme inceliğini gösterdi.
O kadar da hassas kalpli bir insandı.
Türkiye çok büyük bir evladını kaybetti…”
****
Para ve ün için değil insanlık, Cumhuriyet değerleri eğitim, kültür, sanat için harcanan inatçı hayattır Tarık Akan.
Bu kalpler seni unutur mu
“yüreği de yakışıklı”!..
Bu halk seni çok ama çok -karşılıksız- sevdi.
Hâla seviyor, daima sevecek.
Yüreklere öyle kazındın ki.
Hep özleneceksin…
